22 Ağustos 2008 Cuma

Duru ile Kabak

Duru'ya yemek yedirmek son bir aydır neredeyse imkansız bir hal aldı. Doktorlar zorlamayın, yemeğine dokunmasına fırsat tanıyın hiç olmazsa bu şekilde biraz beslenir dediler. Biz de öyle yapalım dedik ama sonuç ortada. Duru hanım yemeği katletti. Bu satırları yazarken yeni bir çorba ocakta, bakalım onun akıbeti ne olacak. Bu arada bilgisayarınızın ayarları ile oynamayın, görüntü gerçekten terstir. Fotoğraftaki gibi istediğim yöne çeviremeyeceğimi akıl edemedim.

20 Ağustos 2008 Çarşamba

Bizi Özleyin Olur Mu?

Cuma günü kısmetse yolculuk var. Annemle babamın tanıştığı, aşık olduğu, evlendiği şehre. Annemin canısı Ankara'sına. Bir hafta orada olacağız. Anneannemlerde kalacağız ama sıkılırsak teyzemlere de gidebiliriz.Annemler beni Anıtkabir'e götürecekler, sonra annemin Ankara'dayken çalıştığı şubeye gideceğiz, arkadaşları ile tanışacağım. Anneannemlerde internet olmadığı için bu süre zarfında yazma imkanım olmayacak. Dönüşte diyeceğim ama bu sefer de annemin kurum içi yükselme sınavı var. Uyuduğum anlar da sınava çalışacakmış. Ben de gündüzleri çok uyumuyorum ya bakalım nasıl olacak. Akşama kadar da annemin pestilini çıkardığım için gece çalışması da pek mümkün değil. Umarım kazanır, kazanırsa yönetmen yardımcısı olacak. Babamın da doktora tezini hazırlaması gerekiyor o da benimle ilgilenemez. Galiba yine annem fedakarlık yapacak. Benim ve babamın doktorası için yüksek lisan yapmaktan vazgeçmişti. Sınav bayramdan sonraymış, çok az bir zaman kaldı. İşten de dokuz aydır uzakta, son değişiklikleri bilmiyor. Allah'tan Sibel Teyze anneme kitap gönderecek. Artık iş bana düşüyor annemi fazla yormamam lazım. Babacığım sen de yorma annemi olur mu, yemekleri yap mesela.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

Emzik Böyle Bir Şey Mi?

Dışarıda dolaşırken bakıyorum bebeklerin ağzında bir şey, cok cok sürekli emiyorlar. Ağızlarından çıkarıp iki laf etmiyorlar ki ne olduğunu anlayayım. Ben de ne yapayım anneme sordum: emzik dedi. Annemler bana emzik verme gereksinimi duymamışlar, ben de tabi istememişim. Lakin diğer bebeklerde göre göre canım çekti ne yapayım. Bizimkiler de sonunda pes edip bana bir emzik verdiler. Fakat anlamadığım bir şey var, benim emziğim niye diğerlerininkinden büyük... Meğer emziğe alışmayayım diye bizimkiler oyun yapmış ve bana emzik yerine güvenli meyve -sebze emziği vermişler. Maksat hem benim gönlüm olsun hem de biraz da olsa meyve yiyeyim. Fakat az önce çorbamı içmeyi red ettiğim için savaştan çıkmış gibiyim. Annem bu sefer emziğimin içine şeftali koymuş, tadı da pek güzel canım...

16 Ağustos 2008 Cumartesi

Duru Modası

Duru çok şanslı bir kız, neden mi: çünkü birbirinden hamarat üç tane teyzesi var. Duru'nun bir moda ikonu olmasında birbirleri ile yarışıyorlar. Duru'nun her biri birbirinden güzel el emeği göz nuru o kadar çok kıyafeti var ki. Bunları giymekten çok zevk alıyor, tabi ki bende giydirmekten. Minik prensesimiz kendisine yakışanı da hemen biliyor. Yeni bir şey giydiğinde suratının ifadesi hemen değişiyor. Şayet giydiğini beğendiyse dudakları yana doğru açıp sırıtık bir surat ifadesi takınıyor. Cilveleri arka
arka sıralayıp bize ne kadar çok beğendiğini göstermeye çalışıyor. Tabi beğenmediyse o zaman vay halimize. Bu sefer giysisini çekiştirip çıkartmaya çalışıyor. Biz de ne yapalım bir şey almadan önce Duru hanımın beğenisine sunuyoruz.
Bu şapkayı da Beyhan Teyze miz ne de güzel örmüş. Minik meleğime de pek yakıştı doğrusu. Teyzeler
boş durmak yok. Annesi yeteneksiz olunca iş sizlere düşüyor. Hadi bakalım o maharetli elleriniden çıkacak yeni elbiseleri, kazakları, şapkaları bekliyoruz. Bu arada bana bir mont ören teyzeme de kocaman bir öpücük vereceğim. Şey montun yanında da bu şapkaya uygun bir atkı çok iyi gider. Mağlum önümüz kış. Hepinizi çok seviyorum. Tamam mı teyzelerim.: )

14 Ağustos 2008 Perşembe

Anne ile Baba Arasındaki Fark

Anne dışarıda alış-verişteydi. İki buçuk yaşındaki bebeğe babası göz kulak oluyordu.Aslında bu pek de zor bir şey değildi. Yavrucak halının üzerinde 'çayseti' oyuncağıyla oynarken baba da koltuğunda gazetesini okuyor, arasıra da bebeğinin kendisine -çay seti oyuncağının minik plastik fincanlarıyla- ikram ettiği suları çay niyetine içerek oyuna iştirak ediyordu.Derken anne eve geldi. Baba anneye sus işareti yapıp, bebeği izlemesini istedi. Bu çok şirin hareketini annenin de görmesini istiyordu.Anne, bebeğin elinde çay fincanıyla salondan çıkıp, biraz sonra içi sudolu olarak babasına getirmesini ve babanın da onu çaymış gibi içmesini seyretti.Sonra gayet sakin bir tavırla elindekilerle mutfağa geçerken eşine seslendi:'Uzanabildiği tek su kaynağının klozet olduğunu biliyorsun, değil mi?'
Sonuç-1: Anneler evlatlarını çok sever ve onlara dair her şeyi bilir.
Sonuç-2: Babalar evlatlarına dair bir çok şeyi bilmez ama onları çok sever.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

Yeni Tatlar

Pazar gününden beri bir şey yazmamışız. Aslında bu süre zarfında hayatımda pek de ilgi çekici şeyler olmadı. Ağzımın içinde iki tane diş var ama daha tam olarak büyümediler. Yemek yememeye ve bu yüzden anneannemin annemi hergün fırçalamasına da tam gaz devam. Annemle hergün emekleme ve yattığımız yerden oturur pozisyona geçme çalışmaları yapıyoruz. Yarı yatar pozisyondan oturur duruma geçebiliyorum ve şimdilik komando usulü emekleyebiliyorum. Fakat bu azimle gidersek herhalde bir aya kalmaz düzgün bir şekilde emekleyebilirim. Bu aralar babam beni hiç çalıştırmıyor, buradan ona da sesleniyorum: canım babam, hadi biraz daha azim. Biliyorum doktora tezini hazırlıyor ve deneyden deneye koşuyorsun. Eee bilim adamı olmak kolay değil ama ne olur canım babam tecrübelerine ihtiyacım var. Yoksa geceleri seni istemiyorum diye bana küstün mü? Fakat bu aralar biraz daha fazla anne kokusuna ihtiyacım var, dişlerim canımı çok yakıyor ve annemin göğsünde rahatlayabiliyorum. Hele şu dişlerim bir çıksın yine senin şirin kızın olacağım.


Dişlerim çok kaşınıyor, ne bulsam ağzıma götürüyorum. Annemler de hem karnım doysun hem de dişime soğuk soğuk masaj olsun diye bir armut verdiler ki sormayın. Ben armutu sonunda un ufak ettim ama dişlerimle değil ellerimle. Hatta geçen gün bir havuç vermişlerdi ki havuç ortadan ikiye bölündü, nasıl oldu anlayamadım. Çok mu güçlüyüm nedir?

11 Ağustos 2008 Pazartesi

Yeni Bir Kardeşim Daha Olacak











Dün bize misafir Necdet Amca ile Banu Teyze geldi. Onların da benim gibi şirin mi şirin tatlı mı tatlı bir bebekleri olacak. Ne güzel benim yeni bir kardeşim daha olacak. Ben ona ablalık yapacağım. Şimdiye kadar hep benim ablalarım vardı ama artık ben de büyüdüm ve benim de kardeşlerim olacak. Abla deyince üst katta oturan ablaları hiç sevmiyorum. Sürekli gürültü yapıyorlar ve beni uyutmuyorlar. Annem kaç kere uyardı ama maalesef hiç anlamıyorlar. Neyse dün aslında çok eğlendim ama kimse anlamasın diye annemin kucağından her ayrılışımda yaygarayı bastım. Bu arada Necdet Amcanın söylediği şarkıda çok güzeldi, bizimkilere söyleyeyim de bir an önce öğrensinler. Bize yine gelin olur mu, biz de en kısa zamanda şarkıyı dinlemek için geleceğiz. İnşallah bu sefer huysuzluk yapmayacağım.

10 Ağustos 2008 Pazar

Özgürlüğe Kaçış





Dört tarafım çevrili, bıraktılar beni buraya, uyu diyorlar uyumak kolaysa. Rengarenk bir top var yanıbaşımda uykusuz gecelere arkadaş. Geceleri yatağımı tekmeliyorum hiç durmadan. Vurdukça trabzana çıkan seslerle konuşuyorum, sadece ikimizin anladığı dille...çıngır, çıngır, çıngır ,... Oyuncaklarımı özledim ama en çok da seni anneciğim. Ne olur gel al beni yatağımdan, kaçmak istiyorum özgürlüğe kollarından...

8 Ağustos 2008 Cuma

Bir Duru'ya Bir Bize

Her ne kadar Duru yemesede her öğlen minik hanımefendiye çorba yedirmeye çalışıyorum. Doktoru sakın ama sakın zorlamayın demiş. Biz de öyle yapıyoruz ama yine de içim rahat etmiyor. Ne yapalım hep böyle gidecek değil ya... Duru'nun bugünkü çorbası neymiş: Yoğurt Çorbası.. şimdi mutfakta soğumaya bıraktım, tabi Duru'nun kendisini yemesi için sabırsızlıkla bekliyor.

Yoğurt Çorbası

3 çorba kaşığı yoğurt
1 çorba kaşığı haşlanmış pirinç
2 çorba kaşığı haşlanmış kabak
1 çay kaşığı zeytinyağ
5o ml su

Bir tencereye yoğurdu, haşlanmış pirinci, kabağı ve suyu ekleyerek pişiriniz. Yağı sonra ilave ediniz. Kabak ve pirinci haşladıktan sonra blendırdan geçiriyordum ama artık pütürlü yemeye alıştığı için bir daha ki sefere ezmeyi deneyeceğim.

Bu da bizim için Soya Fasulyesi Çorbası. Tarifini
burada bulabilirsiniz. Ama ben yine de yazayım dedim. Tarifte soya fasulyesinin haşlama önerisi olarak 50 dakika demiş fakat benimkiler çok inatçı çıktı haşlanmak bilmedi. Galiba su da bekletme sürem tarife göre biraz daha azdı. Tarifin de tarifinde et suyu kullanmışlar, ben et bulyon kullandım. Sağlıklı mı değil mi bilemiyorum. Fakat eşim çorbalarda et tadını seviyor bense nefret ediyorum. Bulyonla orta yolu bulmaya çalışıyorum. Şimdi farkettim çorba piştikten sonra tereyağını ve naneyi eritip çorbanın üstüne gezdirmek gerekiyormuş. Ben naneyi tereyağsız çorbanın içine atıvermiştim. Ama pişmesine 1-2 dakika kala. Sonuçta sonucun iyi olduğu bir çorba çıktı ortaya. Denemek isteseniz asıl tarife de bir göz atın derim.

1 su bardağı soya fasulyesi

2 adet domates

1 adet soğan

1 çorba kaşığı domates salçası

1 çorba kaşığı pilavlık bulgur

2-3 çorba kaşığı zeytinyağı

7 su bardağı su

tuz, karabiber, pulbiber, kuru nane

1 çorba kaşığı tereyağ

Bir gece önceden suda beklettiğim soya fasulyelerini yumuşayana kadar iyice haşlayın. Haşlama suyunu dökün. Soğanı yemeklik doğrayıp domatesleri rendeleyin. Doğranmış soğan ve zeytinyağını tencereye alıp soteleyin. Rendelenmiş domates ve domates salçasını ekleyip özleşene kadar 4-5 dakika pişirin. Haşlanmış soya fasulyelerini ekleyip karıştırın. Üzerine 7 bardak su ekleyip kaynamaya bırakın. Kısık ateşte kaynayan çorbaya bulguru ekleyip kaynamaya bırakın. Bulgur pişince tuz, karabiber ve pulbiber ekleyip 1-2 dakika daha pişirin.Ben naneyi de işte tam bu sırada ekledim.

Duru Bir İnci Çingenelikte Birinci


Gün geçtikçe daha da bir yoruyorsun bizi, geceleri sebepsiz yere ( ama bizim için kim bilir senin sıkıntın var ) uyanıyorsun. Artık seni yalnız bırakamıyorum, arkamdan ağlıyor, kucağıma gelmek istiyorsun. Geceleri bir sonraki gün için enerji depolayamıyorum. Beşten sonra saymayı bırakıyorum, kaç kere uyandığını. Biliyorum ki yalnız değilim, bir çok anne gibi ben de bu sıkıntılı günlerin geçeceğini biliyorum ama zamanını bilememek üzüyor beni. Kaç gecedir sen yatağa ben de yatağa. Minik meleğim uyanana kadar ne kadar uyusam kardır diyorum. Ama ne mümkün sanki hissediyorsun ve biraz önce uykuya dalan sen değilmişsin gibi yine cin kesiliyorsun. Canım kızım bu kadar enerjiyi nereden buluyorsun. Gündüzleri sen uyuyunca dinlenmek istiyorum bu sefer de yukarıdaki komşunun gürültüsü buna engel oluyor. Canım kızım biliyorum canın yanıyor ama bu gece uyanmasan olur mu? Annenin seninle daha iyi ilgilenebilmesi için biraz dinlenmesi lazım.

3 Ağustos 2008 Pazar

My Little Princess

Duru geçen hafta ilk defa stüdyo ile tanıştı. Fakat yıllardır kameralara poz veriyor gibiydi. Bir cilve, bir eda, aman Allah'ım, benim minik kızım gitmiş yerine bir top model gelmişti sanki. Anlaşılan bize daha çok stüdyo yolu gözükecek...Bu pozun üstüne söyleyecek bir şey bulamıyorum. Ne de olsa O Bir Prenses....

2 Ağustos 2008 Cumartesi

Yeni Bir Tat



Büyüyorum galiba, artık elim ekmek tutuyor. Bebekler için özel yapılmış ekmeğimi şimdilik yemek yerine dişlerimi kaşımakta kullanıyorum. Fakat arada sırada kopardığım küçük parçaların da tadına bakmıyor da değilim. Bazıları boğazıma takılacak gibi yapıyorlar, o zaman da imdadıma çok sevdiğim bardağım ve içindeki canım su yetişiyor. Zaten bizimkiler tek başıma böyle bir faaliyette bulunmama izin vermedikleri için ben de rahat rahat ekmeğimi kemirebiliyorum. Hergün yeni şeylerin tadına bakmak, yeni nesnelere dokunmak beni çok mutlu ediyor. Bugün ilk defa bir elmayı kendi başıma yemeye çalıştım. Aslında amaç sadece şeklini ve kokusunu tanımaktı ama ben ilk fırsatta tadına bakmayı da ihmal etmedim. Az kalsın unutuyordum bugün ilk defa bir doğumgünü partisine katıldım. Üst kat komuşumuz Tuna'nın doğumgününe...Fakat benim uykum gelince annemle beraber eve döndük ki bu partide çok sıkılan annemin de işine yaradı. Parti açık hava da yapıldı ama tatlının kokusunu alan arılar da hemen geliverdi. Biliyor musunuz annem arılardan çok korkar, aslında beni de sokmalarından hem korkuyor hemde bir ara soksa diyor. Çünkü alerjimin olup olmadığı öyle anlaşılırmış. Ama arılar siz beni şimdi sokmayın olur mu? Biraz daha büyüyeyim o zaman...


1 Ağustos 2008 Cuma

Ama Bu Haksızlık Öyle Değil Mi?

Bizimkiler yok mu bizimkiler, dün benim erken uyumamı fırsat bilip kendilerine romantik bir yemek hazırlamışlar.Ne zaman yaptılar anlamadım ki...Mum ışıkları, şarap,...oh...Ben de tam zamanında uyumuşum, biraz daha uyumamak için direnseydim belki ben de olacaktım. Ama galiba başbaşa kalmak haklarıydı. Mağlum en son yaptıkları yemek organizasyonu benim huysuzluklarım nedeniyle çabuk bitmişti ve son bir kaç hafta içinde ikisi de bayağı üzülmüştü. Ama şimdi her şey daha renkli ve bol ışıklı. Buram buram etrafı saran çikolata kokusu gibi tatlı tatlı yaşamak lazım hayatı. O bunu demiş, şu şunu demişler olmadan, doyasıya ve özgürce koparmak dallardan mutluluğu. Bir tutam bana, bir tutam sana ve tüm dünyaya...