30 Ekim 2008 Perşembe

Eskihisar

Dün sabah kahvaltısı için Eskihisar'a gidelim dedi sevgili büyüklerim. Bende de büyüklere saygı sonsuz bindik Taza düştük yola. Diş çıkarıyorum ya serde huysuzluk, on dakikada vardık Eskihisara. Babam demez mi burdan da Yalova'ya. Aman baba dedim, annemin sınavı var sen ne dersin. Şurda iki tur atalım, iki de mam mam sonra doğru ev. Bak ne güzel deniz kokuyor, durduk yere sinirlendirmeyelim değil mi annemi?

Peki dedi babam ve Kaptan Köşkünde pek de cılız olan bir kahvaltı yaptık. Günlerden pazar olmadığı için maalesef açık büfe kahvaltı yoktu. Ne yapalım biz de ne varsa onu yedik. Dün ilk defa krem peynir yedim ve tadı çok hoşuma gitti. Keşke her gün yesem. Neyse ben bir yürümeye başlayayım artık gider kendim alırım. Zaten bu aralar yürümeye çok hevesliyim. Bizimkilerin belleri ağrıyıp da pes edene kadar beni yürütmelerini istiyorum. Bir an önce yürümeyi öğrenip doğum günümde ortalıkta koşturmalıyım. Bu arada 6 aralık benim doğumgünüm herkesi beklerim.

28 Ekim 2008 Salı

Yine Yeniden Ben


Hüzün çöktü yokluğunda, her sabah nafile bir çabaydı seni görmeye çalışmak. Heyecansız, neşesiz bir bekleyişti içimde. Sanki hiç gelmeyecek gibi gitmiştin. Bir gece alıvermişlerdi seni benden. Anlatamadım kimselere, yazamadım sayfalarına büyüyen çocukluğumu. Üçüncü dişimi müjdeleyemedim sevdiklerime. Birlikte yürüyemedik seninle. Yasak hemşerim giremezsin dediler, arka kapıdan gizlice sızdım içeri. Dayanamazdım yokluğuna, görmeden yapamazdım seni. Ama bir şey olmuştu sanki sana, beni tanımıyor, sanki yaşamımı paylaşmak istemiyordun. Yasak dedin, koca anlamsız bir yasak beni senden ayıran. Çocuksun anlamazsın... Halbuki anlıyordu çocuk yüreğim senden ayrı kalmanın acısını. Seni benden alan amcalar, bundan sonra pışşık bir daha vermem bloğumu size, ona göre....


27 Ekim 2008 Pazartesi

Atam İzindeyiz


Yer : TÜRKİYe
yıl : 1938
Atatürk vefaT etti ..

Yer : TÜRKİYE
yıL : 2008 .
Atatürk Ülke nasıl yönetlir qörmeye qeldi..!

Doğruca meclise qidiyor .. Meclis kapısında basbakan cumhurbaskanı üst düzey devlet yöneticileri karşılıyor onu.Salonda en önde oturtuyorlar,ve o qünkü ülke soruları tartışılıyor..! Oturum bitiyor meclis lokantasına qötürüyorLar Atatürk'ü ..! Yemekten sonra otele qötürüp yatırıyorlar..Sabah erken otelden almaya gidiyorlar.. Oda boşş!

masanın üzerinde bi not :

- EFENDİLER ! BEN İSTANBUL'A GİDİYORUM .. ORADAN Bİ VAPURA BİNİP TEKRAR SAMSUNA ÇIKACAĞIM.. ÇÜNKÜ BU ÜLKENİN BİR KURTULUŞ SAVASINA DAHA İHTİYACI VAR !! ..

Alıntı:http://frm.ekshi.net/yil.2008.ataturk.donerse.103687.html

22 Ekim 2008 Çarşamba

Hastalıkda Son Durum

Yazmaya bir türlü fırsat bulamadım, hatta bir kaç da fotoğraf eklemek istiyordum ama maalesef fotoğraf makinesinin nerde olduğu bilinmiyor. Dün beşinci veya altıncı hastalık için kader günüydü. Çünkü bu hastalıkların olabilmesi için vücutta döküntü olması gerekiyordu ve bizim kızda herhangi bir şey olmadı. Ateşi de normal seviyeye döndü. Ancak şimdi de öksürük ve burun tıkanıklığı var. Doktorunu aradığımızda ise o zaman basit bir soğuk algınlığı, aferin verin deyince sevineyim mi yoksa doğru düzgün bir teşhisin konulamadığına üzüleyim mi bilemedim. Fakat bu bir kaç gün süren ateş ve dvamında gelen soğuk algınlığı Duru'nun huyunu oldukça değiştirdi. Tabi bunda bizimde payımız yok değil. Normal zamandan biraz daha fazla nazlandırdık prenses hazretlerini. Şimdiyse yemeğe itiraz eden ( sanki normal zamanda doğru düzgün yiyordu da), uyumayan, geceleri yine sık sık uyanan,sürekli kucak isteyen bir çocukla karşı karşıyayız. Bir hafta önce kurduğumuz uyku rutini burun tıkanıklığe ve gece yarısı başlayan öksürüklerle bozuldu. İyileştiğinde her şeye sil başan başlayacağız. Anck mart ayına kadar Duru'nun uyku ve beslenme düzensizliğine bir çare bulmam lazım. Mağlum mart ayında işe başlayacağım ve prenses bakıcı ile başbaşa kalacak. Şimdilik hastalıkda son durumumuz böyle, herkese çok teşekkür ederim.

20 Ekim 2008 Pazartesi

Uluslararası Arkadaşlık Ödülü-Friendship Around The World Award


Sevgili Banu ve Banu beni de unutmayıp bu ödüle layık görmüşler. Çok teşekkür ediyorum .
Her günümüzde, yazdığımız her yazıda bizi yalnız bırakmayan, yazıları ile bize destek olan, Duru'yu kendi çocukları, yeğenleri, kardeşleri gibi benimseyen, lezzetli tariflerini bizimle paylaşan, hiç üşenmeden o kadar yolu aşıp evimize gelen, bizi evde bulamadıkları halde şikayet etmeyen, sitemlerimize, sevinçlerimize, heyecanlarımıza ortak olan, yorgunluğumuzu gidermek için çay ve kurabiye ikram eden, beceriksizce birşeyler yapsamda hevesimi kırmadan yoluma devam etmemi sağlayan herkese çok teşekkür ederim. Sevgili arkadaşlarım hepiniz benim için en güzel ödüllerin sahibisiniz.

18 Ekim 2008 Cumartesi

Saat 15.00

Doktordan geldik. Dünkü orta kulak iltihabı kafamıza yatmayınca ( o kadar pnömokok aşısı yaptırdık, ne içindi) bugün yine kendi doktorumuzdaydık. Uzun bir bekleyişten sonra sıra bize geldi. Duru'nun çırpınmaları arasında kulaklarına tekrar bakıldı. Sonuç: orta kulakta bir şey yok. Peki minik meleğimin nesi var? beşinci veya altıncı hastalık. Bu hastalıklar birden başlayıp kaça kadar gidiyorlar? Üç gün ateş takibindeyiz. Ortaya çıktığı anda kafasına kafasına vuracağım. Üç günün sonunda ateş düşmezse yine kan ve idrar tahlilleri yapılacak. Bugün birinci gün, ateş 37.2 derece. Eklem yerlerine ılık kompres yapıyoruz. Bunun dışında yapacak başka bir şey de yok sanırım.

17 Ekim 2008 Cuma

Saat 23:00

Meleğimin ateşi 39.00 derece. Çantamızı kaptığımız gibi acildeyiz. Hemen ateşini ölçtüler 38.8 derece. Ateş düşürücü verdiler. Asıl şok ise muayene sonrası yaşandı: orta kulak iltihabı. Bu orta kulak iltihabı nasıl bir şeydir ki sabah rutin muayenesinde ortaya çıkmayıp beş saat sonra mı cee demişti. Anlamak zor, bilmemek ondan da zor. Seneye üniversite sınavlarına hazırlanıp tıp fakültesine gireceğim. Ama ben okulu bitirene kadar Duru kocaman olur. Prensesim ılık bir duş aldı, sömürücesine emdi, şimdiyse uyuyor. Sevgili ile başında nöbetteyiz.

Bebeğim Yanıyor

Bu sabah rutin kontrolümüz için doktora gittik. Kilo sorunumuz dışında bir sorun yoktu. Öğleden sonra üç gibi birden ateşlendi. Akşam üzeri ateşi 38.6 derceye yükseldi. Doktorunu aradık takip edin, dört saatte bir ateş düşürücü verin dedi. Bunları zaten yaptım ama hala yanıyor. Ateşten o kadar halsiz düştü ki, şimdi uyuyor. Her yarım saatte bir ateşini ölçüyoruz. Beş dakika önce 38.3 dereceydi. Çantamı hazırladım bekliyorum, bir yandan da dua ediyorum. Minik prensesim ne olur iyileş, ben seni böyle görmeye dayanamıyorum. Şu anda kendimi o kadar çaresiz ve yalnız hissediyorum ki. Meleğim lüütfen...

Duru ve Müzik

16 Ekim 2008 Perşembe

Resim Çalışmaları-3

İki ay sonra dünyaya merhaba deyişinin birinci yıldönümünü kutlayacağımız minik prensesimiz için Sibel Teyzesi bir süpriz hazırlamış. Doğumgünü davetiyesi olarak da kullanabileceğimiz resim çalışması için kendisine çok teşekkür ediyoruz.

Ben en çok bunu beğendim. Ya siz?...

15 Ekim 2008 Çarşamba

Yağmur Yağmur


Bugün yağmur neredeyse hiç durmadan yağıyor, bazen yavaş yavaş bazen bardaktan boşanırcasına. Bizde yağmurun hızını kestiği bir anı fırsat bilip biraz temiz hava alalım dedik. Her şeye olduğu gibi yağmura da bir çare bulup kendimizi dışarı attık. Duru'nun yağmurla ilk tanışması, nasıl keyif aldığını anlatmama gerek yok sanırım. Bu gidişle sevgili bizi eve sokmakta bayağı zorlanacak. Hele bir kar yağsın asıl o zaman bizi görün. Minik prensesimle birlikte kocaman bir kardan adam yapacağız. Yalnız bir sorunumuz var, eldivenlerimiz yookkk...Burdan Duru'nun teyzelerine duyurulur.

13 Ekim 2008 Pazartesi

Eren Bir Yaşında


Benim oyun arkadaşım Eren'i tanıyorsunuz. Dün onun doğumgününe davetliydik. Korsanlı bir pastası vardı. Partide Eren'in kuzeni olan 16 aylık Aras'da vardı. Eren'den fazla Aras ve pastayla ilgilendim. Aras kendi eliyle bana kurabiye yedirdi, babamın bakmadığı bir anda da beni öptü. Zaten partideki tek güzel bayan ben olduğum için herkesin ilgi odağı bendim. Özellikle Eren'in babası beni kucağından hiç bırakmadı. Yabancıları görünce artık ağlamıyorum. Demek ki her şey zamanla geçiyor.

10 Ekim 2008 Cuma

Sonbahar

Dün Eren'le parka gitmek için sözleşmiştik ama Erenler havaya soğuk bulup gelmek istemediler. Bizde kızımla beraber bir sonbahar gezisi yapalım dedik. Elimizde fotoğraf makinesi ne kadar börtü böcek varsa fotoğrafını çekelim. Börtü çoktu da böcek bulamadık. İşte bizim yaşam alanımızdan sonbahar manzaraları.


Sonbahar daha tam olarak gelmedi buralara. Genellikle yazdan kalma günlerin bahar havası ile karışımını yaşıyoruz. Ama sonbahara karşıcı ağaçlarda yok değil.Yapraklarını çoktan dökmüş, diğerlerine yol gösteriyor.

Çiçekler ise soğumaya başlayan havalara inat hala rengarenk. Belki de bu mevsimin çiçekleri, ben kendimi avutuyorum.Bunlarda kedilerimizden bir kaçı. Duru kedilere bayılıyor, özellikle yavru kedilerle arası çok iyi. Bir tane de köpeğimiz vardı ama yazdan beri ortalarda gözükmüyor.Yol boyunca kaplumbağaya rastlayamadık. Karşımıza çıkan tek hayvan kedi ve koşarcasına kaçtığımız arı.
Bir yarım sonbahar bir yarım bahar. Hüzün çöküyor yüreğime, gözlerimin içi ışık dolu. Yağmurla akıtsam gözyaşlarımı içime, güneşle coşsam gökyüzünde. Elimde kahvem dalıp gitsem uzaklara, uzaklardan alıp getirsem çocuk düşlerimi. Bir yarım sonbahar bir yarım bahar.


Sonbahar Tavşanı

Dün yolda giderken karşıma minik bir tavşan çıktı. Pamuk gibi bembeyaz ve yumuşacıktı. Sonbahar tavşanıymış. Zıp zıpladı durdu evin içinde. Havuç verdim yemedi, meğer hamsi severmiş.

9 Ekim 2008 Perşembe

Bizim Kabile

Pyzam Family Sticker Toy
Create your own family sticker graphic at pYzam.com


Ailemizin sporcusu babam, evimizin kraliçesi annem, annemle babamın her şeyi, minik prensesleri ben. İşte bizim çekirdek ailemiz. Hayal mi? O sadece hayal, belki ilerde olur.

7 Ekim 2008 Salı

Sobe

Sevgili Neslihan beni sobelemiş, gecenin bir vakti aklıma geldi. Hemen kalkıp yazayım dedim.Sobe konusu oldukça detaylı benim için, yaz yaz bitmez. En iyisi 10 sayfalık bir özet yapmak.

Evde Nefret Edilesi Durumlar


Üst kat komşumuzun sabahın yedisinde gürültü yapması, çok sevdiğim çamaşır makinemin üzerine kaloriferden su damlaması, evi ne kadar çok temizlesemde hala kirli gözüküyor olması, sinekliklerin kapalı olmasına rağmen arıların içeri girmesi, çok özenerek yaptığım bir yemeğin ya da tatlının hüsranla sona ermesi, spor aletinin eşim tarafından askılık olarak kullanılması, çamaşır ve ütü ikilisinin evi bir türlü terk etmeyişi, tatlı krizine girdiğimde evdeki çikolataların bitmiş olması, bla bla bla,.... Yeter mi yoksa devam edeyim mi?
Yeter, yeter tamam sobelenmek isteyen herkesi sobeliyorum...

Kaçak İnşaat

Amerika'da mortgage sistemi göçtü, dünya krizin eşiğinde bu gidişle ev sahibi olamayacağız diye düşünürken neden biz de bir gecekondu yapmıyoruz dedim. Mağlum eskiden gecekonduyu kondurup seçim zamanı tapuyu alanlar şimdi yaşıyor. O gecekondularını müteahhitlere kat karşılığı veriyorlar. Bakarsınız biz de tapuyu alıp, üstüne bir de gökdelen diktirdik mi yaşadık gitti. İçime heyecan düştü bir kere hiç durur muyum, gerekli fizibilite çalışmasını yaptıktan sonra eldeki malzemelerle bir saatte gecekonduyu konduruverdim.

Herhangi bir kutu, kartondan da yapabilirsiniz, yapıştırıcı, eski bir dergi,makas, kurşunkalem ( bu kalem de hep böyle yapıyor, resim çektirmeyi sevmiyormuş, gene kaçtı) ve bir de ben de olmayan cetvel.Böyle bir evi ki bundan daha da büyüğünü ablamlar daha ben çocukken yapmışlardı. Ama onların ki mükemmel olmuştu. Ölçüleri tam, benim ki gibi eğri büğrü değil, açılıp kapanan pancurlar, bizim gecekondunun bir perdesi bile yok. Kocaman bir bahçesi, ağaçlar, çiçekler, ne yapalım eldeki tek arazi olan halının üstüne konduruverdik.


Dergiden sayfaları koparıp şeritler halinde kestim. Ölçü vermek isterdim ama cetvelim olmadığı için rastgele kestim. Sonra kurşunkalem yardımı ile boru şeklinde kıvırdım ve uçlarını yapıştırdım. Kalınlığı size kalmış, fakat fazla kalın olmamasında fayda var.

Daha sonra bunları kutunun üstüne yapıştırdım. Bir nevi kütük şeklinde oldular. Hani dağ evleri vardır ya, gözünüzde canlandırın işte onlar gibi. Aslında çatıyı da aynı şekilde yapmam gerekiyordu ama sıkıldığım için yine derginin kırmızı sayfalarından bir sayfa ile kapattım. İşte bir sofa bir bakla gecekondumuz tamam. Tabi 2 saat sonra zabıta Duru tarafından yıkıldı ama olsun sonuçta bir kaç saatliğine de olsa benim de bir evim oldu ya...


6 Ekim 2008 Pazartesi

Sonuç " 0 " Mı?


Duru bugün 10 aylıkoldu.Bir kaç gün sonra rutin kontrolümüz için Ecmel Amca'yı ziyarete gideceğiz. Vermiş olduğu karbonhidrat takviyesi de kilo almamıza yardımcı olmadı. Herhalde Zinco'ya başlayacağız. Kahvaltı, sebze yemeği, yoğurt, muhallebi hiç birini doğru düzgün yemiyor. Severek yediği tek şey balık ve meyve. Altıncı aya kadar önüne ne koyarsak tüketen kızım sancılı Bodrum seyahatinden sonra bir anda kendini kilitledi. Üç aydır ayni kiloda, belki kilo vermiyor olması da bir şans ama üzülmeden yapamıyorum. Yemek düzeninde olduğu gibi uyku düzenimizde tamamen bozulmuş durumda. Kendi başına uyuyan, geceleri bir ya da iki kez uyanan kızım gitti yerine emmeden uyuyamayan ve geceleri sayısını hatırlayamadığım kadar çok uyanan bir kız geldi. Kaç aydır yorgunluktan ve üzüntüden göçmüş durumdayım. Bir anne olarak başarısız mı oldum. Sonuç " 0 " mı?
Ben bir Tracy Hogg annesi değilim,olmadım bundan sonra da olamam. Duru'yu kitaplara göre yetiştirmedim belki hata ettim belki doğru olanı yaptım bunu zaman gösterecek. Duru için elimden gelenin en iyisini yapmak istemiştim.Ye,yat,oyna üçleminde büyütmedim. Biz daha çok ye, çevreyi tanı, yeni şeylere dokun, keşfet, araştır, anne göğsünde dinlen,yat sınırsızlığında zamanı geçirdik. Peki sonuç " 0 " mı?

Nazi kampında büyüyen bir çocuğun hikayesi var,birgün bloglar arası gezerken belki rastlarsınız belki de çoktan rastladınız ama o kadar güzel işlenmiş bir hikayeydi ki farkına varamadınız. Belki işin iç yüzünü bilmesem ben de inanırdım her tarafı saran toz pembe mutluluğa. Kıskanıyor muyum, Duru'nun da sistematik bir çocuk olmayışını, günde 17,5 saat uymayışını, kaşıklar arası sürenin uzunluğuna ağlayışını, akşam 7 de yatıp sabaha kadar hiç uyanmayışını kendi rahatım için kıskanıyorum. Evet kıskanıyorum var mı daha ötesi. Anneliğimi onun anneliği ile kıyaslamalarını kıskanıyorum. Mükemmel anne diye önüme getirmelerini kıskanıyorum.

Canım kızım bu yazının cevabını sen ver.. Sonuç " 0 " mı?

4 Ekim 2008 Cumartesi

Kahvaltı

Dün hep beraber bir sabah kahvaltısı yapacaktık ama benim kahvaltı hazırlandıktan sonra uykum gelince bizimkiler uzun zamandan beri ilk defa başbaşa bir yemek yediler.
Uyumadan önce annemin tarifine göre babamın pişirmiş olduğu krebi süslemeyi başardım, tabi annişin yardımıyla. Annem hazırlamış olduğu kreblerin içine yemek saatine göre değişik malzemeler ekleyip servis yapıyor. Bazen sebze bazen de tavuk, mantar soteleyerek içine koyuyor, üstüne kaşar peyniri rendeleyip fırında peynirler eriyinceye kadar pişiriyor.
Annemin krep tarifi ise şöyle: 10 çorba kaşığı un
2 su bardağı süt
2 yumurta
1 paket kabartma tozu
biraz tuz
pişirmek için de sıvı yağ

2 Ekim 2008 Perşembe

Dolu Dolu Bir Gün

Sevgili bu ne zaman ne yapacağı belli mi olur, gece düşünmüş de sabaha kadar içinde zor konuk etmiş. Sabah olunca bir heyecan bir gülümseme hadi sahile gidiyoruz. Hem kahvaltı ederiz hem gemi yüzdürürüz. " Peki sen biliyor musun kağıttan gemi yapmayı ? " Sorun değil, şöyle elimizle tutup yüzdüreceğiz. Hadi herkes kendine bir gemi seçsin.


Biz Duru'yla birlikte bir yakalayalım dedik ama bir türlü yakalayamadık. Tam tutacak gibi oluyoruz gemi birden parmaklarımızın arasından süzülüp gitti. Bir de gemiler arkamızda olunca yakalamak zor oluyor.



Ben arılardan köşe bucak kaçarken bizim iki kafadar atmışlar çakıl taşlarının üstüne kilimi bağıra çağıra şarkı söylüyor. Bir yandan da biz çok acıktık diye de tempo tutuyorlar. Anne bir yandan arıdan mı kaçsın yoksa kahvaltı mı hazırlasın bilemedi. Azıcık aşım kaygısız başım diyerekten evden getirdiğimiz tostlarımızı yedik, çayımızı yudumladık. Tabi her arıyla da benim havalara zıplayıp sahil boyunca koşmam da günün komedisi oldu.

Hep baba kız bu güzel havanın keyfini sürecek değil ya biraz da kız kıza güneşlenelim dedik. Duru Hanım denize bayıldı, sürekli el çırpıp durdu.

Sahilde güneşlenme faslımız bitince bu sefer soluğu Boğaziçi Hayvanat Bahçesinde aldık. Duru özellikle akvaryumu ve maymunları çok beğendi. Şempazelerle birlikte çığlık çığlığa bağırıp durdu. İşte günün kısa bir özeti. Gitmek isteyenler için bu havaları tavsiye ederim. Hava çok sıcak olmadığı için koku da fazla olmuyor. Biz çok rahat gezdik, sandığım kadar da büyük bir hayvanat bahçesi değilmiş. Ankara'da büyüdüğüm için sadece Atatürk Orman Çiftliğini biliyordum, benim için de çok güzel bir süpriz oldu. Bu güzel için sevgiliye ve Duru'ma çok teşekkür ederim. Sizi çok seviyorum.

Son bir şey: her canlı kendi doğasında mutlu, onlara bu mutluluğu sağlayamayacak ve hak ettikleri saygıyı gösteremeyeceksek lütfen hayvanat bahçeleri olmasın.



Üç Blog Bir Bayram

Berk, Sibel ( kendileri bebek değil) ve bizdeniz bir bayram buluşması yaptık. Havanın güzel olmasını fırsat bilip Tuzla sahiline inelim dedik. Babamız bize köfte ısmarladı, pek güzeldi doğrusu. Bu sırada meğer Berk'lerde bize gelmek için yola çıkmamış mı? Annem bunu duyunca çok üzüldü, yoksa görüşemeyecek miyiz diye babamın başının etini yedi ama kahraman Murat Amca bir manevra ile hoppp Tuzla sahile dönüverince biz de buluşmuş olduk. Babalarımızın kucağında sahilde biraz yürüyüş yaptıktan sonra annemin yoğun emrivakisi üzerine bizi kırmayıp hep beraber evimize geldik.


Berk daha beş aylık olduğu için ben ona ablalık yaptım. Oyuncaklarımı getirdim getirmesine ama Berk her elini attığında kıskançlık yapıp geri aldım. Annem tabi Berk'i dişine göre buldun değil mi diye biraz sitem etti. Ne yapayım anneciğim, ben de Eren'e kaptırıyorum oyuncakları. Hem Berk o kadar centilmen ki bana hiç kızmadı. Şimdi sıra bizde en kısa zamanda İstanbul'a gideceğiz ve ben soluğu hemen Berk'lerde alacağım. Sibel Teyzelere gitmek isterdim ama onda oyuncak yok ki. Berk, Murat Amca, Pınar ve Sibel Teyze geldiğiniz için çok teşekkür ederim, çok güzel bir gün geçirdim.