30 Eylül 2008 Salı

Bayram Sabahı










" Bugün bayram erken kalkın çocuklar. Giyelim en güzel giysileri, elimizde taze kır çiçekleri, üzmeyelim bugün annemizi. "

Bu sabah erkenden uyandım, annemle birlikte babama kek yaptık. Sonra babam da uyandı ve hep birlikte bayramlaştık. Annişle beraber şekerleri yerleştirdik, kahvaltımızı ettik, ben günlük mızmızlanma istihkakımı sonuna kadar kullandım. Bir yarım saat kadar uyuduktan sonra güne kaldığım yerden devam ediyorum. Annem hasta olmasaydı Alya Su'ya bayram ziyaretine gidecektik, günü birlik Maşukiye'ye, İstanbul'a ama ah annem hasta olmasaydı. Neyse daha bayram bitmedi, belki iyileşir. Herkesin bayramı kutlu olsun.

28 Eylül 2008 Pazar

Yağmurda Yürümek


Dışarıda ne zamandır özlediğim yağmur, içimde bu havalara özgü keder, başımda bir türlü gitmeyen grip. Dışarı çıkmak istiyorum, sevgilinin biraz kızgın sesi: " hayır, hastasın!" Bir bahane bulup kaçmaya çalışıyorum, bari ilaç alayım, " olmaz, ben gider alırım. " Ama çok özledim yağmurda dışarda dolaşmayı, "olmaz."

26 Eylül 2008 Cuma

Hastayız

Ana kız hastayız. Çarşamba günü gittiğimiz doktor kontrolümüzde sıra bekleyen bütün çocuklarda boğaz ağrısı ve öksürük vardı. Hepsinden köşe bucak kaçmamıza rağmen ikimizde şifayı kaptık. Boğazım çok ağrıyor, gözlerim yanıyor ama annelik vazifesi dur durak tanımıyor. Dün gece belki ağrıdan belki keyfinden Duru bir türlü uyumak bilmedi. Tabi ki ben ve babası da. Sabaha karşı uykuya daldığımda sağolsun bizi uyandırmayı kendine görev edinmiş üst kat komşumuz iki gıdım uykuyu çok gördü. Hastalığı sizlere bulaştırmamak için iyileşene kadar yokuz. Mağlum hastalık sadece bedeni değil ruh halini de etkiliyor. Bu arada emziren anneler için kullanılabilecek bir ilaç ya dabitkisel bir şey bileniniz var mı? Şimdilik ıhlamurla idare ediyorum.

23 Eylül 2008 Salı

Duru Modası



2008 - 2009 Sonbahar- Kış Duru Modası



İlk kreasyonumuz Beyhan Çayır imzalı bir panço. Tunus işi ile yapılmış olan turuncu renkteki panço yine aynı renkte olan bere ile bir takım oluşturmuş. Panço ve berenin üzeri çiçeklerle bezenmiş. Sararan yapraklar üzerinde göz alıcı rengi ile sanki baharı hatırlatıyor. Kolları olmadığından rahatlıkla giydirebileceğiniz bir aksesuar. Şıklığınızı kaybetmeden ısınabileceksiniz.





Bu kazağımızda Banu Teyze ve Nejdet Amcamızdan bir hediye. Pembe üzerine puantiyeli bebe yaka bir gömlek ile yine aynı renkte bir pantalonla birlikte bir takım oluşturmasına rağmen ayrı ayrı da kullanabilirsiniz. Kazağımızın üzerindeki minik kedi ne de şirin değil mi? Sanki gelip bizden süt isteyecekmiş gibi.
Son olarak şıkılığımızı rengimize sadık kalarak pembe ayakkabılarımızla tamamlıyoruz. Çiçek ve yaprak motifleriyle
süslenmiş olan ayakkabımız, yumuşak deriden imal edilmiş olup ortopediktir. Kışın hem ayağımız üşümeyecek hem de ilk adımlarımızı atarken ayağımıza yardımcı olacaktır.




Üzgünüz diğer kıyafetlerimizi Duru Hanımın gönlü olunca yayınlayacağız. Mağlum manken kaprisi, başka kıyafet giyip çıkarmak istemedi.

22 Eylül 2008 Pazartesi

Sobe

Duru'nun tatlı teyzesi Yosunbuka bizi sobelemiş. Hem de tam iki kere. Bu sefer ki sorular hem kolay hem zor gibi, bakalım nasıl cevaplar vereceğiz. Üzerinde düşünmeden tamamen doğaçlama olacak. Kafamda cevabını bekleyen bir sürü soru, yapmam gereken işler ve çalışmam gereken bir sınav var.O yüzden cevaplarımın kısalığı için şimdiden özür dilerim.
İlk sobemiz Kadınlar Ne İster.... Benim cevaplarım yerine daha eğlenceli ve orjinal bir cevap isterseniz buraya bakabilirsiniz. Şimdi gelelim bana kadınlar yani ben ne isterim.
Aslında çok şey isterim. Sabah kahvaltısı hazırlamasını, ütü, çamaşır, bulaşık, temizlik,çocuk bakımı, masaj, sürekli bir arzun var mı diye sorulması,....,diye uzar gider. Ama en çok saygı, bir ömür boyu sevilmek, zorlanmamak, aşşağılanmamak, ezilmemek,....,diye uzar gider. Aşağıdaki hikayeyi http://www.kadinlarneister.org/ da buldum, belki çoğunuz biliyordur,bilmeyenler ve site site gezmek istemeyenler için...

Bu arada minik prensesimin de istekleri varmış, eee ne de olsa o da küçük bir hanımefendi: Daha çok oyun, daha çok atta, daha çok em em...


Kral Arthur bir soruya doğru yanıt verirse, hayatı kurtulacak aksi halde ölecektir..Soruya doğru yanıt verebilmesi için 1 yıl süresi vardır.. Soru aynen şöyledir:`KADINLAR NE İSTERLER?`Bu soru tabii ki dünyanın en zor sorusu.. Ancak Kral`ın fazla . bir tercih şansı yoktur.. Ülkesine geri döner, türlü alimlere, bilirkişilere danışır, ama soruya tam tatmin edici ve doğru olduğuna inandığı bir yanıt bulamaz..Sorunun cevabını bir tek yaşlı bir cadı`nın bildiğini söylerler..Artık en son gün gelmiştir ve Arthur mecburen cadıya gider.. Cadı sorunun cevabını vereceğini söyler, ama bir şartı vardır:`Bu sorunun cevabını aldığında ve ölümden kurtulduğunda en iyi ve en yakışıklı şövalyen ile beni evlendireceksin..`Arthur yakın arkadaşı olan şövalyesini, yaşlı cadıya feda etmek istemez, bunu kabul edemeyeceğini söyler.. Ama arkadaşı, Arthur`un hayatını kurtarma pahasına cadıyla evlenmeyi kabul eder ve sorunun cevabını isterler..Yaşlı cadı, Arthur`un hayatını kuracak cümleyi fısıldar:`KADINLAR HER ZAMAN ZORLAMAYLA DEĞİL, KENDİ ÖZGÜR İRADELERİYLE KARAR ALMAK İSTERLER`Cevap doğrudur.. Arthur`un hayatı kurtulur..Ama yakın arkadaşı şövalyenin hayatı sönmüştür..Yaşlı cadı ile evlenmek ve bir ömür geçirmek zorundadır..Gerdek gecesi odaya girer.. Ancaaaak, odaya girdiğinde karşısında cadı yerine dünyanın en güzel kadını vardır.. Şövalye şaşırır ve sorar:-Sen kimsin?..Cadı cevap verir:-Ben evlendiğin kadınım..` -Nasıl böyle genç ve güzel oldun?..-Gündüzleri son derece çirkin, geceleri son derece güzel olurum.. Ama istersen gündüzleri son derece güzel geceleri, geceleri çirkin olurum.. Nasıl gözükeceğime sen karar vereceksin..Şövalye bir süre düşünür.. Geceleri mükemmel bir sevgili mi , yoksa gündüzleri eşiyle beraber kazanacağı saygınlık ve görüntü mü?..Bir türlü karar veremez.. Sonunda şöyle der:Nasıl olmak istediğine sen karar ver lütfen, ben senin her haline karşı saygılıyım..Kararı cadıya bırakmış, onun isteğine saygı göstermiştir..Cadı bu durum karşısında çok sevinir.. -Sen bana seçme özgürlüğü verdin ve beni kısıtlamadın şövalyem.. Bu yüzden ömür boyu hem gece hem gündüz yanında güzel ve saygılı biri olarak gözükeceğim..



Gelelim ikinci sobeye, soruları kopyalayıp cevap vermeye.


İsminiz?

Mukaddes

Nerelisiniz?

Ankara

Yaşadığınız Yer?

Biricik aşkı, canısı sevgilisinin yanı..:) Şu anda beş yıllığına Gebze/Kocaeli..

Mesleğiniz?

7 sene önce işsizlikten bankacı oldum, bir daha da ayrılamadım. Ama sevdiğimden değil yeni bir şeyler denemeye cesaretim olmadığından.

Hobileriniz?

Bu aralar ev hanımlığı, turşu kurmak, minik prensesime bir şeyler örmek, bir de organik tarım yapmak.

Evli misiniz?

Hayallerimin kahramanıyla!

Kaç Çocuğunuz Var?

Meleğim, kızım, her şeyim: Duru'm var.

En Sevdiğiniz Yemek?

Yediğim bütün yemekler en sevdiğim yemektir çünkü çok yemek seçerim.

En Sevdiğiniz Tatlı?

Dondurma, tatlıdan sayılır mı?

Sevdiğiniz Müzik Türü?

Klasik, jaz, bazen çok hareketli bazense çok slow şarkılar, ruh halime göre. jewel ve james blunt bu aralar en sık dinlediğim şarkıcılar arasında.

Nerelere Gitmek İstersiniz?

Paris'e bir daha kızımla beraber gitmek isterdim. En çok merak ettiğim yerlerden Mykonos,Santorini, Makedonya, Macaristan, Fas. Kısmetse önümüzdeki sene Duru'muzla İtalya'dayız.


Sorular bittiğine göre galiba ben de sobeleyebilirim.Hımm kimi sobelesem acaba? Bakayım sobelenmeyen ve benim tanıdığım kim var. Sibelin Penceresi , Berk’in Dünyası ebe sobe...

21 Eylül 2008 Pazar

Büyüyorum

Her geçen gün biraz daha büyüyorum. Yeni şeyler öğreniyor, bunları yapmayı deniyorum. Yatağımın korkuluklarına tutunup kalkmayı öğrendim. Annemle babam acaba daha nasıl yükseltebiliriz diye düşünmeye başladılar bile. Yemekler konusunda eskisi kadar inatçı değilim. Dün ilk defa somon yedim ve çok hoşuna gitti.
Artık isteklerimi daha net bildirebiliyorum. Parmağımla istediğim şeyi işaret edip bizimkilere kızdırmayın bakıyim beni yoksa hııııı! yapıyorum.

19 Eylül 2008 Cuma

Mesaj Kaygısına Son

Aşağıdaki yazıyı bugün eşim göndermiş. Akşama da beni sınav yapacak, bakalım geçebilecek miyim?
PATATES, YUMURTA VE KAHVE CEKIRDEKLERI
Bir zamanlar, her seyden sürekli sikayet eden; her gün hayatinin nekadar berbat oldugundan yakinin bir genc vardi. Hayat, ona göre, çok kötüydü ve sürekli savasmaktan, mücadele etmekten yorulmustu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çikiyordu karsisina. Gencin bu yakinmalari karsisinda, meslegi ascilik olan babasi ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi. Bir gün onu mutfaga götürdü. Üç ayri cezveyi suyla doldurdu ve atesin üzerine koydu. Cezvelerdeki sular kaynamaya baslayinca, bir cezveye bir patates, digerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu. Daha sonra cocuguna tek kelime etmeden, beklemeye basladi. Cocugu da hiçbir sey anlamadigi bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karsilasacagi seyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabirsizdi ki, sizlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya basladi. Babasi onun bu israrli sorularina cevap vermedi. Yirmi dakika sonra, adam, cezvelerin altindaki atesi kapatti. Birinci cezveden patatesi çikardi ve bir tabaga koydu. Ikincisinden yumurtayi çikardi, onu da bir tabaga koydu. Daha sonra son cezvedeki kahveyi bir fincana bosaltti. Cocuguna dönerek sordu: - Ne görüyorsun ? - Patates, yumurta ve kahve ? diye alayli bir cevap verdi genc. - Daha yakindan bak bir de! dedi baba, - Patatese dokun. Genc denileni yapti ve patatesin yumusamis oldugunu söyledi. -Ayni sekilde, yumurtayi da incele. Genc, kabugunu soydugu yumurtanin katilastigini gördü. En sonunda baba, kahveden bir yudum almasini söyledi. Söylenileni yapan gencin yüzüne, kahvenin nefis tadiyla bir gülümseme yayildi. Ama yine de bütün bunlardan bir sey anlamamisti: - Bütün bunlar ne anlama geliyor baba ? Babasi, patatesin de, yumurtanin da, kahve çekirdeklerinin de ayni sikintiyi yasadiklarini, yani kaynar suyun içinde kaldiklarini anlatti. Ama herbiri bu sikinti karsisinda farli farkli tepkiler vermislerdi. Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumusamis ve güçten düsmüstü. Yumurta ise çok kirilgandi;disindaki ince kabugun içindeki siviyi koruyordu. Ama kaynar suda kalinca,yumurtanin içi sertlesmis katilasmisti. Ancak, kahve çekirdekleri bambaskaydi.Kaynar suyun içinde kalinca, kendileri degistigi gibi suyu da degistirmislerdi ve ortaya tamamen yeni bir sey çikmisti. - Sen hangisisin ? diye sordu babasi. Bir sikinti kapini çaldiginda nasil tepki vereceksin ? Patates gibi yumusayip ezilecek misin? Yumurta gibi,kalbini mi katilastiracaksin? Yoksa, kahve çekirdekleri gibi, basina gelen her olayin duygularini olgunlastirmasina ve hayatina ayri bir tat katmasina izin mi vereceksin ?

17 Eylül 2008 Çarşamba

Baba ve Kızı

Arkadaşı eşime mail atmış. Hangi siteden alınmış bilmiyorum ama muhtemelen 10marifet.org'dan olabilir. Babasından bir türlü ayrılamayan prensesler için ideal. Duru'da babasına çok düşkün, akşam sevgili eve gelir gelmez beni hemen satıyor. Sanki sütünü,yemeğini ben vermiyormuşum gibi. Bu duruma hem üzülüyorum hem de seviniyorum. En azından bu sayede biraz nefes alıyorum.

İyi Ki Doğdun Babacığım

Her sabah gözümü açtığımda önce onu görürüm karşımda. İçerden kızışım diye seslenerek gelir yanıbaşıma. Yatağımın yanında bir süre durur, beni seyreder, konuşur benimle. Bense bir an önce beni kucağına alması için çırpınır durur, cilveler yaparım. Sonra o güçlü kolları uzanıverir bana, hoopp bir çırpıda kucağındayım artık. Yanağıma bir öpücük konduru verir. Ah birde yüzümü gıdıklayan sakalları olmasa.
Kocamandır benim babam; boyu taaa bu kadar, yüreği ise ondan da kocaman. Şarkılar söyler, dans ederiz birlikte. Annem mutfakta uğraşa dursun biz keyfimize bakarız. Ne de olsa biz baba kızız. Birbirimizin ilk aşkıyız ( annem duymasın ).
Bugün doğumgünü babamın, seninle büyüyorum, yeniden öğreniyorum hayatı, seninle hergün yeni bir doğumgünüdür diyor bana. İyi ki doğdun babacığım ve iyi ki benim babamsın. Seni çok seviyorum. Yalnız babacığım doğumgününde bana hediye alalım mı... :)

16 Eylül 2008 Salı

Bitmiş Hali



Polisan cam dekor ile yaptığım stickerlar kurudu ve kendilerine ev içinde yapışacak yer ararken aklıma makarna kavanozum geldi. Duru'nun bütün engellemelerine rağmen kavanoza yapıştırmayı başardım. Duru yapıştırmak yerine yemeyi tercih etmişti. Boyanın direk cama yapılıp yapılmayacağını da merak ettiğimden elimdeki küçük bir cam şişe üzerinde bir deneme yaptım. Camdan çok kolay geri sökülebiliyor. Tabi kuruduktan sonra.

15 Eylül 2008 Pazartesi

Gökyüzü

Büyüyorum, eğleniyorum, öğreniyorum da bu hafta aktivitesinin konusu gökyüzü. Duru ile ilk defa bu etkinliğe katılıyoruz ama ailece çok hoşumuza gitti. Gökyüzülü konulu aktivite için ne yapabiliriz diye düşünürken babamızın Japonya'dan getirdiği uçurtma aklıma geldi. Havanın da rüzgarlı olmasını fırsat bilerek pazar günü kendimizi gökyüzünün altında çocuklar gibi koşuşturuken bulduk.

Daha önce hayatımda kendi yaptığım kağıttan uçurtmalar dışında hiç uçurtma uçurmamıştım. Zaten kağıttan yaptıklarımda önce havalanır sonra yere düşerdi. Çocuk aklı işte yine de zevk alır, bir daha bir daha denemekten bıkmazdık. Zaten uçurtmamızda benim tecrübesizliğimin kurbanı oldu ve daha ilk havalanmasında ağaçlara takıldı. Babamız uçurtmayı kurtarmaya çalışıyor.

Duru'da uçurtma kurtarma operasyonunu merakla izledi ama sanırım biraz da kızgındı. Hani bu benim BEO aktivitem olacaktı der gibi bakıyordu bize. Zaten bir süre onunla ilgilenmeyi bırakıp oyuna daldığımızda huysuzlanarak bunu belli etti.
Sonunda uçurtmamız özgürlüğüne kavuştu ve gökyüzünde salınmaya başladı. Tabi benim ellerimde değil. Bu konuda erkekler biraz daha yetenekli galiba. Bir kuş misali ne de güzel salınıyor. Bizim için çok güzel bir gündü.Bir sonraki aktivite konusunu heyecanla bekliyoruz.

14 Eylül 2008 Pazar

Resim Çalışmaları-3

Hangi blogdu hatırlamıyorum yine can sıkıntısından muzdarip olduğum bir zaman internette dolaşırken tesadüfen gördüm ve ilk fırsatta yapmak için aklımın bir köşesine yazmıştım, ta ki cumartesi gününe kadar. Yine bir başka tesadüf eseri hiç ummadığım bir mağazada karşıma çıktı ve hemen aldım. Şimdi ne aldığımı merak ediyorsunuz değil mi? Polisan Cam Dekor.... Benim aldığım paket 6'lıydı ama bildiğim kadarı ile 12'li olanları da var. Kutunun içinden iki tane de sticker çıkıyor. İstediğiniz şekilde boyadıktan sonra cama, buzdolabına, kavanozların üzerine yapıştırıyorsunuz. Sanki vitray yapmışsınız gibi oluyor. Kavanozlarımı renklendirmek için Ankara'dan gelirken cam boyası getirmiştim ama böylesi daha kolaymış. Herkesin içindeki çocuk için eğlenceli bir armağan.

Bir İlk Daha

Geçenlerde Neslihan karnıbahar yemeği yapmış. Bende karnıbahardan pek haz etmediğimi onun yerine brokoliyi sevdiğimi söylediğimde aklıma dolaptaki brokoli geldi. Çarşamba günü Bostancı pazarından almıştım, mağlum bizim burdaki pazarda - daha çok ilk üretici geliyor- bu tür şeyler bulunmuyor. Bostancı deyince eski anılarım depreşti. Siz eski dediğime bakmayın topu topu 3 yıllık. Ankara'dan ilk geldiğimizde eşim İstanbul'a alışmamın daha kolay olması için Bostancı'da bir ev tutmuştu. Duru biraz büyüdükten sonra da her çarşamba pazara giderdik. Şimdiyse artık kırk yılda bir İstanbul'a iniyoruz.
Şişşşttt anne, yine asıl konudan uzaklaşıyorsun. Hani benden bahsedecektin. Biraz ayıp oluyor ama.
Özür dilerim prensesim, hemen... Duru şimdiye kadar brokolinin çorbasını içmişti ve seviyordu. Artık büyüdüğüne ve kendi başına bir şeyler yemek istediğine göre bir de böyle deneyelim dedik. Sonuç sevdi mi sevmedi mi bilinmez: Biraz dişledi, biraz döktü en sonunda yere attı. Ama ikinci en önemli gelişme ise Duru dün balıkla tanıştı. Çatalımdaki hamsiyi iştahla kapıp ağzına götürdü ve tamamını olmasa bile yarım hamsiyi yedi. Bu ilk tanışması ( alerji riskine karşı) ve karnı da tok olduğu ( en azından biz öyle sanıyoruz) için fazla da ısrar etmedik. Fakat dünkü iştahı balık konusunda bizi biraz mutlu etti. Belki böylelikle kilo almayı başarırız.

12 Eylül 2008 Cuma

Resim Çalışmaları-2



Bu da Duru'nun ilk resim çalışması, aslında resim defterinden çok çorabını boyadı ama olsun. Bir de pastel boyayı yemeye çalıştı. Güneş ile kuşları ben yaptım, geri kalanını tamamlamayı Duru'ya bıraktım fakat bizim minik yaramaz resme fazla ilgi göstermedi. Canım kızım büyüdüğünü görmek o kadar güzel ki, her anında yanında olamayacağımı düşünmek ise çok acı veriyor. Artan baş dönmelerim bunu düşünmeme sebep. Son zamanlarda fazlaca Türk filmi seyrediyorum galiba. Biliyorum ki hepsi yorgunluktan, dinlenince geçecek ama ne zaman. Sen de sanki hiç beni sevmiyormuş gibi, inadına inadına der gibi daha bir çok yoruyorsun. Anneciğim ne olur bu gece biraz uyuyayım. Bak yarın yolunu şaşırmış bir rüzgar yakalarsak uçurtma uçurmaya gideceğiz. Biraz dinlenmem lazım yoksa o rüzgar anneyi de alıp gidecek.

Resim Çalışmaları-1

Sibel Teyze annemin iş yerinden yetkilisi olur. Duyduk ki resim çalışmalarına başlamış kendileri. Hazır eline mouse ve klavyeyi almışken benim için de bir şeyler yapmış. Annemin bütün ısrarlarına rağmen nasıl yaptığını söylemedi ama olsun nasıl olsa akşam babam gelince nasıl yapıldığını bulur. Sibel Teyzecik ellerine sağlık, teşekkür ederim.


10 Eylül 2008 Çarşamba

Dilber Dudağı

Ne zamandır yazacağım diyorum bir türlü Duru'nun aksiyon dolu günlerinden fırsat olmadı. Artık kısmet bugüneymiş. Ablam Duru'nun diş buğdayı günü içi dilber dudağı tatlısı yapmış. Mağlum önümüz bayram olunca unutmadan ekleyeyim dedim, kimbilir belki yapmak isteyen olur.


2 adet yumurta

3 çorba kaşığı yoğurt

1 paket margarin

1 su bardağı zeytinyağı

1 çorba kaşığı karbonat

700 gr un

250 gram ceviz

Şerbeti İçin: 2 buçuk su bardağı tozşeker

yarım limon

şekeri bir kaba boşalttığınızda bir parmağı geçecek kadar su

Bir paket margarini eritin ve hafifçe ılınmasını sağlayın. Unu havuz gibi açarak içine zeytinyağı, margarin, yumurta, yoğurt ve karbonat koyun. Hamur haline getirin.

Hamur kulak memesi kıvamına gelene dek yoğurun. Daha sonra hamuru üçe bölüp, merdane ile açın. Dövdüğünüz cevizleri hamurun üzerine yayın. Rulo yapıp yuvarlayın, merdane ile tekrar açın.,Bardakla daire şeklinde kesin. Kestiğiniz parçaların iki ucunu birleştirin. Yağlanmış tepsiye dizip fırına verin. Çıkarttığınızda üzerine soğuk şerbeti dökün.

Şerbeti için: 2 buçuk su bardağı şekeri, üzerini bir parmak geçecek kadar suyla kaynatın. Kaynattıktan sonra 5 dakika bekletip, yarım limonu için sıkın. Daha sonra dilber dudağının üzerine şerbeti dökün.

9 Eylül 2008 Salı

Karting

Babamızın yoğun ısrarlarına dayanamayıp sonunda hafta sonu kartinge gittik. Babamın iş arkadaşı Güldem Teyze ve oğlu Berksu'da bizimle geldi. Annemin bilmemesi babamın da daha önce uyarmaması neticesinde gürültüye karşı hazırlıksız yakalandık. Annem durumu kurtarmak için hemen selpak mendille kulaklarıma tıpa yapınca biraz rahatladım.

Annemi görmeliydiniz o kadar komikti ki. Babam ikinci turu atarken annem daha yeni başlangıç noktasından ayrılıyordu. Üstüne üstlük Berksu'da anneme çarpıp kenara yapıştırınca bir türlü arabayı hareket ettiremedi. Tam yarış bitmiş, bizim korkak şoför arabayı bırakırken Berksu yine gelip çarpınca annem az kalsın direksiyona kafayı çarpıyordu. O zaman bir daha ne yapıyoruz Berksu ile gitmiyoruz gitsek bile aynı anda piste çıkmıyoruz, değil mi anneciğim?

8 Eylül 2008 Pazartesi

Gebze Böğürtleni

Hiç Gebze böğürtleni yediniz mi, o zaman toplanıp geliyorsunuz ve hep beraber afiyetle yiyoruz. Kampüs o kadar büyük ki her tarafta bir sürü meyve ağaçları, çam kozalakları, yer yer iğdeler, sahil yolu boyunca böğürtlenler, binbir çeşit börtü böcek, tarladaki marullara dadanan kaplumbağa ve tavşan, ara sıra kendini uzaktanda da olsa gösteren minik ceylan, bol bol kedi ve kuş, korkulu rüyam arı, bir de yola serilip yatan yılan.... Kısacası ne ararsanız burda. Tabi her yerde olduğu gibi çevresine saygı duymayan insan.

Azami 30 km hız sınırının olduğu kampüs içinde sürat yapıp önüne çıkan kaplumbağayı ezip yol ortasında bırakan, alt katta uyuyan bebeği düşünmeden - ki bu biz oluyoruz- sürekli gürültü yapan, kuraklık kapının zilini ben geldim diye çalmışken koca koca havuzları doldurup, çocuklarına hiçbir uyarı ve bilinçlendirme yapmayıp ellerine hortumu verip tonlarca su heba eden, araba park edilmesi yasak olan alanlara ısrarla araba park eden, herkesin orta malı olan meyve ağaçlarına merdiven dayayıp bir orduya yetecek kadarını kendi için toplayan, sözde Türkiye'nin bilimsel kurumunda çalışan ama vaktinin çoğunu bilgisayarda oyun oynayarak geçiren, gecenin üçünde en ağıza alınmayacak( küfürün ağıza alınanı da mı var) küfürleri savurup yeri göğü inleten yurdum insanı burda da var. Dedim ya burda herşey var.

Baktım Yosunbuka böğürtlenleri toplamış üstüne üstlük şurubunu da yapmış, can bu çekmeden durur mu, serde de böğürtlen sevdası var, sıcak mıcak vız gelir, yılandan korkmayız yalandan korktuğumuz kadar deyip çıktık yola, selam verdik sağa sola. Nasıl olsa kalmamıştır, bir iki tane bulursak iyidir derken karşımıza kocaman bir çalılık, içinde beni ye beni ye diye seslenen böğürtlenleri görünce davete icabet etmemek olmaz dedik ve sefere giden Osmanlı Ordusu gibi bayır aşşağı çalılara doğru koşmaya başladık. Karnımız aç ama gözümüz tok amaç nefsi körletmek, zaten çoğu olmamış böğürtlenlerden bir pastalık toplayıp bu sefer dil bir karış dışarda tırmandık koşarcasına indiğimiz yolları. Şimdi böğürtlenler dolapta tadının nasıl olacağı meçhul jöleli pastanın içinde iftar vaktini bekliyor.

7 Eylül 2008 Pazar

Via/Port

Dün Via/Port'daydık. Madem Avrupa'nın en büyük outlet merkeziymiş, bize de yakın bir gidip görelim dedik. Gitmek isteyenler için hemen söyleyeyim Tem'den ulaşım en kolayı. Yalnız Kurtköy gişelerinden çıktıktan sonra iş biraz hissi kablel vukuya kalıyor, çünkü Via/Port tabelası oldukça küçük. Pegasus'un uzun süreli otoparkının yerini biliyorsanız, otoparkı solunuza alıp dümdüz aşşağı inin, dönel kavşağa girmeden hemen sağda tabelayı göreceksiniz. Aslında şimdi gitsem elimle koymuş gibi bulur muyum bilemiyorum. Çünkü eşim şurdan döneceğiz ben yok burdan döneceğiz derken nerden gittiğimizi hatırlamıyorum.

Hem öğlen sıcağına kalmayalım, hem de Duru'nun uyku saati olsun ki yolda sıkılmasın diye erkenden yola çıktık. Mağlum yolu da bilmiyoruz vakitlice gidelim dedik. Gitmişken Kipa'dan da alışverişimiz yaptık iyi oldu. Kipa organik ürün standı koymuş ama ürünler -ki buna organik olmayanlar da dahil- tek başlarına canları sıkılmış olacak ki, ambalajlarının içinde kendilerine yeni arkadaşlar edinmişler. Benim pazardan aldığım ürünler daha bir organik duruyor, üstelik pamukçuksuz.
Hadi bakalım bu kadar alışveriş yeter, asıl amacımızdan şaşmayalım dedik ve dolaşmaya başladık. Dolaşırken karşımıza bir korsan gemisi çıkmaz mı? Belki de korsan gemisi değildir ama biz Duru ile öyle hayal kurduk.

Tabi bu arada Duru babası ile de poz vermeyi ihmal etmedi. Görebiliyorsanız havuzun içinde ördekler var. Ben fotoğrafı çekerken göremedim de...
İşte burası Duru'nun en sevdiği yer.. Çocuklar için küçük bir at çiftliği yapmışlar. Bizim kız da çok heveslendi ama yaşı küçük olduğu için izin vermediler. Canım kızım biraz büyü söz seni at binmeye götüreceğiz. Hatta baban bu konuda eğitim almanı çok istiyor, tabi ben de.

Anne kız biraz alışveriş yapalım dedik ama kendimize göre bir şey bulamadık. Fiyatlar beklediğim kadar uygun değildi, belki de ben uzun süredir alışveriş yapmıyorum fiyatlar çok uçtu.

Bir de bedesten yapmışlar. Açıkcası görünce hüsrana uğradım. Anlatılanlarla uzaktan yakından alakası yoktu. Girdik ve çıktık..

Sonuçta çok beğenmesek de ( belki tamamen bitince daha güzel olur ) ailece yeni bir yer daha görmüş olduk. En önemlisi Duru 'nun yeni bir arkadaşı daha oldu: atlar

5 Eylül 2008 Cuma

Duru'nun İlk Misafiri

Dün ilk kez benimde bir misafirim oldu. Adı Eren, 11 aylık. Yan lojmanda oturuyorlar. Anneannesini de alıp bize gelmişler. Eren'i önceleri biraz yadırgadım. Nerden çıkmıştı şimdi bu çocuk, gelip benim oyuncaklarımla oynuyordu. Topumu alınca hemen yaygarayı bastım, zaten bir gün önce annemin kucağına gitmek istediği için gıcığım vardı. Oh ya ben ağlayınca anneannesi topu bana verdi ama annem hemen itiraz etti, ne güzel topa sahip olacaktım. Neymiş, ağlamadan kendi başıma halletmeliymişim. Üf anne yaaaa...

Neyse sonradan sonraya ben de açıldım ve topu elime geçirince bir daha vermedim. Hatta ağzımın içine saklasam acaba bulabilir mi diye de düşünmedim değil. Haftaya annem beni Erenlere götürecek, bakalım bu sefer ki buluşmamız nasıl olacak. Bu arada bugün at gördüm ama ayrıntıları yarın yazacağım.


DuruSan



















Daha önce defalarca yazmışımdır herhalde, geçen sene babamız Japonya'da, Duru karnımda, ben tek başıma İstanbul'da. Babası bir kızı olacağını öğrendiğinde ilk işi gidip ikimize de bir Yukata almak olmuş. Duru yukatasını o kadar çok sevdi ki gece bile onunla uyudu. Kendisine yakışana nasıl da biliyor.
Aslında dün etkinlik günümüz değildi ama aldığımız sevindirici bir haber üzerine ana-kız kendimize ödül verdik. Sevindirici habere gelince ücretsiz izin süre uzatım talebim onaylanmış, artık bir altı ay daha kızımla beraberim.

4 Eylül 2008 Perşembe

Acemi Turşucular

Duru'yla bugünkü oyunumuz turşuculuktu. Ana kız ilk defa turşu kurmanın verdiği heyecanla pazardan gelir gelmez malzemeleri yıkadık, kavanozlara doldurduk doldurmasına ama bir de ne görelim; sirkemiz az değilmiymiş. Bizde boynu bükük akşam olmasını bekledik. Akşam babamız gelir gelmez hemen sirke almaya gönderdik. Sonra anneanneye telefon edip, biz bunu nasıl yapacağız dedik. Annem tüm detayları ile tarif etse de biz yine özgün çalıştık. Salatalıklar artıp da diğer kavanoza az gelince eldeki malzemelerle bir karışım yaptık. Sonuç heyecanla bekleniyor. Sonuç güzel olursa sırada lahana turşusu var.

1 Eylül 2008 Pazartesi

Ebe Sobe

Oldu en sonunda oldu, bizim de bir sobemiz oldu. Duru'nun pastaları kadar tatlı Yosunbuka’sı bizi de sobelemiş. Hep bloglarda görürdüm de ne olduğunu anlamazdım. Soruları cevaplamak gerekiyormuş. Haydi bakalım Duru Hanım anneye yardım etmeye..

Blog yazmaya ilk ne zaman başladın?

Bir dakika hemen öbür bloğuma bakıp söyleyeyim. 20.10.2007 'de başlamışım. Daha önce blog nedir bilmezken, sevgili yetkilim sayesinde ben de bir blog açmaya karar verdim. Duru'yu beklerken yaşadıklarımızı, onun için yaptığım/yapılan el işlerini, eşimle birlikte gezdiğimiz yerleri anlattığım bloğumu teknik nedenlerden dolayı terk edip kızımla birlikte burayı mesken tuttuk. İyi kide gelmişiz. Çok güzel arkadaşlıklar kurduk.


Blog yazısı konularının belli bir çizgide olmasına özen gösteriyormusun?

Daha çok kızımın günlük yaşamını yazmaya gayret etsemde arada ekstralarda olmuyor değil. Tabi çoğu zaman Duru her güne bir aksiyon yapmadığı için yazma aralığım da pek sık olmuyor. Aslında anne adayları için de faydalı bilgiler vermek istiyorum ama Duru büyüyünce bloğumu ne hale çevirmişsin diye kızar mı acaba?


Blog yazmayı ne kadar sürdüreceksin?

Kafamda belli bir süre yok. Yazabildiğim sürece yazacağım. Asıl istediğim Duru'nun büyüdüğünde kaldığım yerden devam etmesi, hayatını kendi ağzından değil bizzat kendisinin yazması.
Blog yazmak senin için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladımı?

Aslında bir bekleyenim olmadığı için zorunluluk haline dönüştü diyemem. Zorunlu olan tek tarafı ilerde Duru'ya okumaktan zevk alacağı bir şeyler bırakmak çabası. Onun dışında benim için hala çok eğlenceli bir uğraş. Yazmadığım zamanlar kendimi daha huzursuz hissediyorum. Hayran kitlemiz çoğalmış olsa bile yazmaktan bıkacağımı sanmıyorum. Günün bütün stresini, evde kalmış olmanın verdiği sıkıntıyı yazarak atabiliyorum. Yosunbukam iyi ki sobelemişsin bizi. Sorulara cevap verirken bile bayağı rahatladım.


Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyormusun?

Daha çok Duru uyuduğunda fırsatım oluyor. Tıpkı şimdi olduğu gibi. Bu sefer de ev işleri, yemek gibi kadınsal görevlerden feragat ediyorum. Ama en çok da uykumdan. Ha şunu da yazayım ha bunu da derken bir bakıyorum ben iki dakika dinlenemeden Duru Hanım uyanmış. Varsın uyansın ben oo günkü yazımı yazdım ya tamamdır.

Tatil Bitti

Tatil bitti, dün itibari ile evimizdeyiz. Canım kızım ilk defa otobüse binmesine rağmen yol boyunca bizi hiç üzmedi. Emzirme ekipmanlarımı ( saklanmak için çarşaf ve Duru'nun minik başı rahat etsin diye yastık) yanıma aldığımdan otobüsde rahatlıkla emzirebildim ve böylelikle yolun yarısını uyuyarak geçirdi. Geri kalan diğer yarısında ise çevresini inceleyerek vakit geçirdi. Fakat ben Ankara'da yine dinlenme ve ders çalışma fırsatı bulamadım. Zaten bu sınavdan pek umudum yok ya bakalım...Neyse bunlar can sıkıcı konular, biz en iyisi fotoğraflarla bir tatil turu yapalım.

Ankara'da Duru için diş buğdayı yapalım dedik. Daha önce de bir kaç kere yapmıştık ama meslek seçme törenini Ankara ziyaretine bırakmıştık.Aslında ben geleneksel simgeleri biraz değiştirdim. Mağlum devir değişiyor. Meslek tepsisinde Flüt: Müzisyen, Kitap: Yazar, Makas: Stilist, Fırça: Ressam, İlaç Kutusu: Eczacı, Kalem: Öğretmen ( Teyze Mesleği), Ateş Ölçer: Doktor simgeleri vardı. Şimdi farkettim hesap makinası koymamışım. Tabi bunlar benim uydurduklarım, mesela altın da konuyormuş, hani belki zengin bir koca bulur diye mi acaba?

Minik kızım ise bu kadar keşmekeşin arasından ateş ölçeri seçti. Tabi Nurhan teyzesi durur mu hemen itirazını yaptı. Çocuğun önüne ne koyarsan onu seçer dedi ve tepsiyi çevirdi ama gözünü doktorluğa dikmiş olan Duru önündeki flütü ve kalemi alıp atarak yine ateş ölçeri seçti. Aslında en çok ilgisini çeken ve ağzına almadığı bir o kalmıştı. Bakalım Duru'nun büyüyünce ne olacağı merakla bekleniyor.

Duru'nun kuzenleri Ece, Ege ve Bora...Hep birlikte oynadılar, güldüler, kısacası Duru çok eğlendi ve uzun zamandan beri ilk defa kalabalık bir ortamda bulunmuş oldu.

Ece Ablasının kucağından da inmek bilmedi. Ece'de bu durumdan pek şikayetçi değildi. Ece Ablamız bu sene üniversite sınavına girecek. Belki İstanbul'u kazanırsa bize daha yakın olur. Bizim gönlümüz ODTÜ'ye girmeesinden yana...

Ferhan Teyzesi ve Alara ablası ev taşıdıkları için diş buğdayı gününe gelememişlerdi. Sonra bir ara uğrama fırsatı bulduklarında Duru'yu bayağı büyümüş buldular. Tabi kilo anlamında değil. Çünkü yemek yememeye Ankara'da da devam etti.

Ankara ziyaretinde beni en çok üzen Anıtkabir'e gidememek oldu. Aşırı sıcak, kalabalık ve en önemlisi de bomba paniği Duru'yu Ata'sı ile tanıştırmamıza engel oldu. Allah'tan anneannesi 30 Ağustos'da bayrağımızı astıda kendi çapımızda bir tören yaptık. Söz kızım ilk fırsatta Anıtkabir'deyiz.

Beyhan Teyzesi şirin mi şirin bir ayakkabı almış. Hepimiz çok beğendik ama Duru en çok tadını beğenmiş olmalı ki ağzından hiç çıkarmadı. Özellikle akşamları muhallebisine katık yaptı.


Duru bu tatilde bol bol yeni tatlar ile de tanıştı. Limonu hiç yüzünü ekşitmeden keyifli keyifli kemirirken, portakalın sadece suyunu çıkarmakla yetindi. Ama içlerinde biri var ki ona bayıldı. Dondurma.....


Hamileyken çok limon yedim, Duru'da annesi gibi ekşiye bayılıyor., bu da demek ki evde aramızda ekşi ne varsa, onun için kavga çıkacak.